Cha Yeon Jin, dış görünüş olarak normal bir liseli öğrencidir, ketum oluşu ise onun gerçek karakterini saklamaktadır. Yeon Jin, annesinin intikamını alamk üzere biyolojik babasının peşine düşen bir suikastçidir.Annesinin "dışarıda başına neler geleceğini asla bilemezsin!" diyerek aldırdığı dövüş sanatları eğitiminin de verdiği güvenle okulunda son derece asi bir kız olan Yeon Jin bir gece tesadüf eseri arkadaşlarıyla birlikte sonu kötü biten bir kaçakçılık olayına tanık olur. Olaydan sadece üç kişi kurtulur Yeon Jin, arkadaşı Hodong ve Dedektif Choi. Ancak olay yerinden kaybolan başka bir şey daha vardı ve sahipleri de mallarından vazgeçeceğe benzemiyordu...

Eun-A (Kim Sun-A) ailesi bir seri katil tarafından öldürülmüştür. Ve şimdi hem zihinsel hemde fiziksel olarak çökmüştür. Daha sonradan intikam almaya karar verir. Kuzey Koreli bir sığınmacı, eski bir çete üyesi ve ağır borça batmış bir kızda dahil olmak üzere toplum tarafından dışlanmış bu dört kişinin yardımına başvurur.

Han Chul-Min (Jang Hyuk) evlilik yıldönümünde apartmanının otopark girişi yolunda toplanmış büyük bir topluluk görür.Chul-Min delil toplayan polis memuru gördüğünde eşi için almış olduğu çiçek buketini tutuyordu.Chul Min yatak odasına girdiğinde yatağın kan gölüne dönmüş olduğunu görür.Kan hala tazeydi ve yere damlıyordu.Bir polis memuru Chul-Min'i kelepçeleyip polis merkezine götürür.Jang Ho-Won (Sung Dong-Il), avukatlar uzmanı,Han Chul Min için avukat Kang Sung-Hee (Jung-woo Ha)'yı görevlendirir.Avukat işlendiği idda edilen cinayetin kurbanının cesedinin olmadığını ve polisin Han Chul Min'in cinayet işlediğine dair en ufak bir delillerinin olmadığını söyler.Kang Sun-Hee jürili bir mahkeme yapılmasını talep eder.Han Chul Min cinayet davasına savcı olarak Ahn Min-Ho (Park Hee-Soon) atanır,ChulMin'in suçluluğu konusunda çok az şüphesi vardır.Onun şüphelerinin onaylanmasından sonra Han Chul Min'in bir seri cinayet davasında baş şüpheli olduğunu keşfeder,ancak daha sonra delil yetersizliğinden bırakıldığını öğrenir.Han Chul Min soğuk kanlı bir katil mi yoksa masum bir kurban mı?

Tayland'da ölümden ve kötü şanstan kurtulmak için tabuta yatıp dua etmek gibi eski bir adet vardır. Tabut ayinine katılan kişiler mucizevi bir şekilde istedikleri şeyler gerçek oluyor, fakat daha sonra öğrenecek oldukları ise hayaletlerin bunun karşılığı olarak onlardan en sevdikleri kişiyi alıyor olmaları.

Seok Tae'nin (Kim Yun Seok) liderlik ettiği 5 çete üyesi, Hwa Yi adındaki bir erkek bebeği kaçırarak kendi oğulları gibi büyütürler. Şimdi bu çocuk 17 yaşındadır (Yeo Jin Goo) ve bir seri katil olması için eğitilmiştir. Hwa Yi babalarıyla birlikte ilk cinayetine teşebbüs ettiğinde geçmişi hakkında bazı şeyler öğrenir. Artık Hwa Yi silahını gerçekte kim olduğunu öğrenmek için çekecektir.

Joon Ki (Jang Hyuk), bir lisede popüler bir öğretmendir. Öğrencisi Young Eun (Jo Bo-Ah) ona içten içe duygular beslemektedir. Joon Ki'nin kalbi de Young Eun'un duygularına karşılık verir, ama o ne olursa olsun duygularını bastırmaya kararlıdır. Young Eun ise Joon Ki' nin karısı Seo-Yeon (Sun Woo Sun) dahil olmak üzere Joon Ki' nin çevresindekilere yakınlaşmaya başlar.

"Sumi ve Suyon zorunlu bir ayrılığın ardından, aylar sonra evlerine geri dönerler. Annelerinin ölümünün ardından, üveyanneleri çoktan evlerine yerleşmiştir. Babaları üvey anneleri ile kızların arasındaki sorunları görmezden gelmekten yanadır. Oysa iki kızkardeşle, üvey annelerinin arasındaki düşmanlık tahmin edilebileceğinden çok daha köklüdür. Anne, baba ve kızların yaşadığı ev, bu düşmanlıktan kaynaklanan tuhaf olaylara sahne olur. Herkesin hafızasından silmek için uğraştığı bir olay, dördünün de hayatını cehenneme çevirecektir. Ülkesinde ‘dahi’ olarak nitelendirilen Kim Jee-Woon “Karanlık Sırlar”la son yılların en ilginç gerilimlerinden birisine imza atıyor. Benzersiz bir görsel atmosfer, filmin tamamına yayılan sarsıcı hüzün duygusu ile “Karanlık Sırlar” uzakdoğu sinemasının alışılagelmiş gerilim örneklerinden bir adım öne çıkıyorGüney Kore’de gişe rekorları kıran ve bu yıl Cannes'da büyük ilgi gören "Karanlık Sırlar / A Tale of Two Sisters", Fantasporto Festivali'nde, aralarında En İyi Film ve En İyi Yönetmen'in de bulunduğu dört ödül kazandı. 2003 yılında İstanbul Film Festivali'nde Geceyarısı Sineması'nda gösterilen "Üç" adlı filmin yönetmenlerinden biri olan Ji-woon Kim'in yönettiği "Karanlık Sırlar / A Tale Of Two Sisters", akıl hastanesinden eve döndükten sonra, kötü yürekli üvey anneleri, ilgisiz babaları ve evdeki tuhaf olaylarla başa çıkmak zorunda kalan iki kız kardeşin ürkütücü öyküsünü yüksek sesler, ani hareketler, tuhaf görüntüler ve huzursuz edici bir tempoyla anlatıyor. Yarattığı psikolojik gerilimin dozu hiç düşmeden izleyiciyi sürekli şaşırtan ve huzursuz eden "Karanlık Sırlar / A Tale Of Two Sisters"kaçırılmaması gereken bir film...

Hae-won, 30'lu yaşlarında, hayatını kariyerine adamış bir genç kadındır. Seul'de tek başına yaşayan Hae-won bir cinayete tanıklık eder. İş yaşamında da şansı dönen Hae-won elini nereye atsa hep karmaşık durumların içine düşmektedir.Çalıştığı banka onu zorunlu bir "tatil"e gönderince, Hae-woe çocukken büyükbabasını ziyarete gittiği Moodo isimli adaya yolculuk yapmaya karar verir. Burada çocukluk arkadaşı Bok-nam ile karşılaşır. Daha önce kendisi ile hep iletişime geçmeye çalışan iyi niyetli Bok-nam'ın adadaki insanların alay malzemesi olduğunu görünce kısa çaplı bir şok yaşar. Zulüm gören Bok-nam'ın tek istediği adadan kaçabilmektir, bu konuda Hae-won'un yardımını ister. Genç kadın ise hayatının yeterince karmaşık olduğunu düşündüğünden bu duruma karışmak istemez. Adadan Hae-won'un ihmali yüzünden ayrılamayan Bok-nam intikam planları kurmaya başlar.

Orta yaşlı bir dul olan Eun-yi, zengin bir ailenin evinde hizmetçi olarak işe başlar. Bir müddet sonra ev sahibi Hoon, kendi konumundan faydalanarak onun yatağına girer. Hoon'nun yatak odası ziyaretleri sıklaşır. Evin yaşlı hizmetçisi Byung-sik bu ilişkiyi, kocasını avcunda tutması için entrikalar çeviren Hae-ra'nın annesi Mi-hee'ye anlatır. Çok geçmeden Eun-yi hamile kalır ve çocuğu doğurmak ister.Fakat bu aile tarafından öğrenilir. Mi-hee, tüm itirazlarına karşın Eun-yi'yi çocuğu aldırmaya zorlar. Ne doğurmasına ne de evden ayrılmasına izin verir. Hoon gayri meşru dahi olsa çocuğun alınması konusunu enine boyuna düşününce, Mi-hee'nin planı geri teper. Kürtaja zorlanmak Eun-yi'nin akıl sağlığını çok kötü bozar ve o da bildiğini okumaya başlar.

Cinayet dedektifi Oh Jeong Su (Kam Woo Seong), kurbanların hep bayan olduğu birbiri ardına işlenen nedensiz cinayetler serisini araştırmaktadır. Meslektaş dedektif So Young (Jang Sin Yeong) ile birlikte katili yakalamaya karar verirler. Bu süreç esnasında kurbanlardan hayatta kalmayı başaran tek kadın Ji Hyun ( Lee Seung Min) ile tanışır ve ona aşık olur. Aşkları büyüdükçe, talihsizlikler peşlerini bırakmaz ve intikam adına Oh, yasa dışı dahi olsa katili yakalamaya karar vermiştir..

Bir uydu istasyonu için malzeme taşıyan bir Amerikan tankerinin kaçırılması hem Güney hem de Kuzey Kore için büyük bir tehlikenin başlangıcı olur. Zira tankeri kaçıran Sin’in planı, tankerde bulunan Helyum balonlarını uçurarak iki ülkenin üzerine radyoaktif atıkları boşaltmaktır… Güney Kore hükümeti bu kıyımı durdurmak için Sejong isimli ajanını görevlendirir. Sejong bu modern korsanı araştırırken, bu korkunç saldırının aslında çok kişisel sebepleri olduğunu öğrenecektir...

4 ay içinde kadınların öldürüldüğü 4 seri cinayet şehri ayaklandırmıştır. Polis Jae-shin (Seon-gyun Lee) muhtemel katillerin peşindedir. Polisin okul arkadaşı Gyeong-ju (Man-seok Oh) bir yazardır ve yaşanan olayları romanında kullanır. Bu aşırı merakına o kadar kapılır ki, birgün evini elinden almak isteyen ev sahibini boğarak öldürür. Ardından Gyeong-ju genç bir dükkan sahibinden cinayeti bildiğine dair bir mesaj alır. Gyeong-ju ve dükkan sahibinin ortak bir geçmişleri vardır ve polis Jae-shin'in araştırdığı cinayetten sorumlu olabilirler...

Japonya sömürgeciliğinin hüküm sürdüğü 1940’lı yıllarda, bir dolandırıcı olan Bong-gu ve bir caz şarkıcısı olan Chun-ya, Seokguram mağarasındaki Buda heykelinin üzerinde bulunan, “Doğu’nun Işığı” adındaki elmasın peşindedir. Ama, Japonya’nın lideri elması ele geçirir ve bir an önce Japonya’ya götürerek bir kutlama partisi düzenler. Bong-gu ve Chun-ja, “Doğu’nun Işığı’nı” çalmak için ortak olurlar.

Yetimhanede büyümüş dilsiz bir elemanın tek hayali, bir gün konuşabilmek ve çocukken aynı yetimhanede yetiştikleri, daha sonra evlatlık verildiği için bir daha göremediği kız arkadaşına bir gün "seni seviyorum" diyebilmektir. Ameliyat için çokça paraya gereksinimi vardır. Bu nedenle çok yetenekli oldugu bıçaklarla hayalindeki matadorluk yerine gangster olmuştur...

Bir adamın doğumdan sonra kaçırılan eşini kurtarmak için verdiği mücadeleyi anlatmaktadır.

Kore tarihinden gerçek kişilerin ele alındığı bir dönem dramı. Kendisiyle alay eden kadınsı kraliyet soytarısına âşık olan acımasız kralın bu hayranlığı, en gözde cariyesinin kendisine derin öfke ve kıskançlık duymasına yol açmıştır. Gösterilerinde genellikle kadın rollerini canlandıran soytarı, aynı zamanda bir erkek soytarıyla da yoğun bir duygusal ilişki içerisindedir. Tüm bunlara rağmen film bu aşk üçgenini değil, kader, güç ve sınıflar arasındaki mücadele ile özgür bir ruha sahip olma temalarını işlemektedir.

Joo-Hyub (Ma Dong-Seok) soğuk kanlı bir seri katildir ve oğlu Yong-Ho (Ahn Do-Kyu) ile birlikte küçük bir kasabada dikkat çekmeden yaşamaya çalışır. Oğlu, okuluna yeni gelen Ji-Soo (Kim Hyun-Soo) ile arkadaş olur. Ji-Soon kısa bir süre sonra Joo Hyub'un seri katil olduğunu fark eder. Jo-Hyub oğlunun ve kendisinin yararına olacağını düşündüğünden Ji-Soon'u öldürmeye karar verir.

Yeon-ju , kızı Seong-ah ile yaşayan sert bir kadındır. Her gün aynı şeylerin olmasından sıkılmıştır ve finansal sıkıntıları da vardır. Evinin ikinci katını kiraya vermeye karar verir. Chang-in adında bir adam yazar olduğunu ve sadece iki ay için bir odaya ihtiyacı olduğunu söyler. Fakat , ne zaman anne ve kız evden ayrılsa , Chang-in birinci kata gelir ve bir şey arar. Komşular ondan şüphelenmeye başlar.